Bu Blogda Ara

18 Ağustos 2010 Çarşamba

BİR JAPON'UN GÖZÜNDEN TÜRKLER.

Bir Japon, İstanbul''da geçirdiği bir haftanın sonunda fikri sorulduğunda şunları söylüyor:

Türkler'in evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar.Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor.En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar.

Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor.Çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor.

Kumandayı elinize veriyorlar..
Sırtınıza, altınıza yastık konuyor...
Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor.

Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar.
Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor.

Sonra evden çıkıyorsunuz aynı adamlar 180 derece değişiveriyor.

Herkes arabasını üstünüze sürüyor.
Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor.

Kornalar, küfürler. Şerit değiştirmek bile mümkün değil.
Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz.
Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor?
Bu işi çözemedim!

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Kıbrıs'ı verelim de kurtulalım diyenlere Atatürk'ten bir anı:

Günlerden birgün İtalyan büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve huzura davet edilir. O günün muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra büyükelçi: '' Ekselans dün Roma ile yaptığım bir görüşmede hükümetimizin Hatay'ı almak istediği kararını size iletmem söylendi.'' der. Odada bir an sessizlik olur. Ata büyükelçiye birşeyler daha ikram eder ve iki dakika odadakiler ile başbaşa bırakır. Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması ve belinde tabancası vardır. Doğru masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak'ın bağlanmasını ister ve Çakmak'a:'' Paşa İtalyan dostlarımız Hatay'a gelmek istiyorlar hazır mıyız?'' der. Fevzi Çakmak durumu anlar ve '' Biz hazırız Paşam. '' diye yanıtlar. Ata büyükelçiye döner ve: '' Biz hazırmışız, hükümetinize söyleyin isterlerse Hatay'ı gelip alabilirler.

Yeğenlerine dayılık yapan milletvekillerimize...!

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa’ya gidiyordu. Kalabalik bir halk kitlesi iskelede etrafini çevirmis bulunmakta idi. Bir kadinin, elinde bir kagitla Atatürk’e yaklastigi görüldü. Ihtiyar, zayif bir kadindi. Ata’nin yolunu keserek titrek bir sesle:
- beni tanidin mi ogul? Dedi. Ben sizin Selanik’te komsunuzdum. Bir oglum var; devlet demiryollarina girmek istiyor. Siz onu alsinlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oglumu yine ise almamis..ne olur bir kere de siz söyleseniz.
Atatürk’ün çelik bakisli gözleri samimiyetle parladi... Elleriyle genis jestler yaparak ve yüksek sesle :
- oglunu almadilar mi? Dedi. Ben tavsiye ettigim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmus... Çok iyi yapmislar... Iste Cumhuriyet böyle anlasilacak...
Kadin kalabaligin içinde kaybolmustu. Ve Atatürk adeta vecd (çosku) dolu bir sesle:
- iste Cumhuriyetten bekledigimiz netice... Diyordu.

6 Ağustos 2010 Cuma

Kimler şerefsizmiş bir bakalım...

Aşağıdaki metin Türkiye Cumhuriyeti Anayasısından alnmıştır. Şu anda mecliste görev yapan bütün millet vekilleri göreve başlarken bu metni hepimizin önünde okudular. Şİmdi bir düşünelim bakalım bu metni okuyup da yerine getirmeyenler kimler... Namussuz ve şerefsşz olduklarını bu metni okuyarak herkese ilan edenler kimler.?!

2. Andiçme
MADDE 81. – Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde andiçerler: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Atatürk'ten küçük bir anı!

Bir sabah milletvekilleri ile trene binmisti.kondüktörün
milletvekillerinden bilet parasi almamasina sasirmis nedenini
sormustu.trenin milletvekillerine bedava oldugunu ögrenince epey
sinirlenmis, "ne de güzel halkçılık ama !" demisti. - Kaynak: Bilinmiyor.(muhtemelen bir anı kitabı)

Ve Cemalettin Hoca'dan bir anı da aşağıda. Konu aynı.

yıl 1945 ya da 46..Yerköyden bindim trene,Erzurum Muallim Mektebine okumağa gidiyorum..O dediğin,Milletvekillerine özel Kompartmanlar tahsis edilirdi..Millet yer
bulamaz,ama o kompartmanlar bomboş,ööööööylece gider de giderdi.. Ben koridorda,ayaktayım,biletim 3.mevki,bir köylü amcamız,ara istasyonlardan birinde n bindi.....Heybeleri,yükü....Kondüktör bilketine baktı,deldi zımbayla..köylü, "Ben nere oturacağım? " dedi,memu " bak bir yer bul otur işte..",gibilerinden bir lâf edince," Bunlar aha boş ya.." diye milletvekillerinin kompartmanın gösterice,"l" Anaaaaa,ula vekile var,la ben vekil değelim ki,milletin aslına yoooh,vekile kıyah hee!" demişti,gerçi para etmedi ya.. - Kaynak: Mehmet Cemalettin BAYHAN

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Bilmiş ve kendini yüksek gören kişiyle tedavi olmak. :-)

Kendisinin bir konuda çok bilgi sahibi olduğunu ancak karşısındakinin ne seviyede bilgi sahibi olduğunu bilmeden karşısındakiyle alay edercesine bildiklerini anlatan ve bir takım sorular yönelten tipler gülümseyerek konuşurken yine aynı gülümsemeyle kendilerinin yüzlerine bakmak ve "Sen bunları öğrenirken ben unutuyordum" demek içinden... Çok keyifli oluyor. Hatta aynı artistliği kendisine karşı yapıp susturmak varken böyle gülümsemeye devam etmek ve düştüğü ve farkında olmadığı hali izlemek daha da keyifli.